
Yapay zekaya duygularımı anlattım, o da beni ghostladı.

(ironik ama insanlık olarak hepimiz biraz reboundtayız.)
Eskiden biriyle mesajlaşırken “çevrimiçi” olup cevap vermemesi en büyük reddedişti.
Şimdi aynı duyguyu bir chatbot yaşatıyor.
Evet, 2025’in aşk hayatı:
dijital bağ kur, bağlantı kopunca varoluşsal kriz yaşa.
Harvard Üniversitesi’nin 2024’te yayımladığı bir araştırma, yapay zekayla duygusal sohbet eden kullanıcıların %37’sinin “gerçek bir duygusal tatmin” hissettiğini, ama %52’sinin “karşı tarafın ilgisinin azaldığını” düşündüğünü söylüyor.
Yani ghosting artık insani değil — sistemsel.
Sosyolog Eva Illouz, “duyguların ticarileşmesi”nden bahsederken “aşk bile algoritmalarla yönetiliyor” demişti.
O zaman şöyle diyelim:
biz artık duygularımızı paylaşmıyoruz,
stream ediyoruz.
Ve ironik biçimde, insanlar artık duygularını anlatmak için kendilerini en az yargılayan şeye — yapay zekaya — dönüyor.
Çünkü gerçek insan ilişkisi karmaşık,
ama yapay zeka sadece “haklısın, bu normal” diyor.
İlişkide aradığımız anlayış, şimdi 0 ve 1 arasında formatlandı.
Bu yeni dinamik aslında nöropsikolojik olarak da açıklanıyor:
Beyin, empatik cevaplar aldığında dopamin salgılıyor — cevabın kimden geldiği önemli değil.
Yani duygusal bir mesajı bir insandan da, ChatGPT’den de alsan, beyin aynı “anlaşıldım” hissini yaşıyor.
İşte tehlike burada başlıyor:
duygularımızı yaşamak yerine, geri bildirim almayı öğreniyoruz.
Size bir iamGi tavsiyesi:
biz teknolojiyi değil, sessizliği romantikleştirdik.
Bir program “bugün nasılsın?” dediğinde içimiz ısınıyor çünkü bu günlerde kimse gerçekten bu soruyu sormuyor.
O yüzden bazen ghostlanmak bile insani geliyor.
En azından o da cevap vermemeyi seçti.